Dörtyol Özel Seçkin Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi (Yaygın gelişimsel bozuklukluk )  

Yaygın Gelişimsel Bozukluk


OTİSTİK SPEKTRUM BOZUKLUĞU
OTİZM VE OTİSTİK ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ
 
Otizm: Erken çocukluk döneminde görülmeye başlayan, sosyal etkileşim ve iletişim bozukluğu ile ilgi ve etkinliklerin belirgin sınırlılığı gibi özelliklerle kendini gösteren yaygın gelişimsel bozukluk durumudur.
Otizm, ilk olarak 1943 yılında Amerikalı çocuk psikiyatristi LeoKanner tarafından “Erken Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır.
Otizm, daha sonraki yıllarda çeşitli kurullar ve kişiler tarafından da incelenerek Kanner’in tanımı geliştirilmiştir. Günümüze kadar yapılan tanımları ve görüşleri Rutter ve arkadaşları dört ana başlık altında toplamıştır:
1- Otizmin ortaya çıkma sıklığı 30 aylıktan önce görülmektedir.
 
2- Çocukların konuşma ve dil gelişiminde belirgin bir gecikme söz konusudur.
 
3- Zihinsel gelişimle ilişkisi olmayan, ancak sosyal gelişimle ilgili bir yetersizlik söz konusudur.
 
4- Belirgin davranışları arasında kalıplaşmış oyun, aynılığı koruma ve değişikliğe karşı tepki gösterme yer almaktadır.

 
Otizmin gittikçe önem kazanması ve bu alandaki çalışmaların da artması sonucu, birbirinden farklı çalışmalar doğrultusunda değişik davranış özelliklerinin olabileceği öne sürülmüş ve çeşitli yorumlar yapılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda Amerikan Psikiyatri Derneği’nin öne sürdüğü DSM III-R (TheDragnosticand Statistical Monual of Mental-Disordres) ölçütünde yer alan özellikler benimsenmiştir. DSM III-R ölçütünde bulunan özellikler gelişim düzeyinin normal olmadığını gösteren şu davranışlardan oluşmaktadır:
 
A- Sosyal etkileşimdeki yetersizlik.
 1. Çevresindeki bireylerin farkında olmama.
 2. Kendisinin rahat ve güvenli olabileceği ortamı seçme becerisinin olmaması.
3. Taklit davranışının yetersizliği ya da hiç olmaması.
4. Sosyal oyun davranışının yetersizliği ya da hiç olmaması.
5. Arkadaşlık ilişkilerindeki yetersizlik.

 
B- Dil, iletişim ve sembolik gelişimde normalden farklı olma.
 1. Karşılıklı iletişimin olmaması.
2. Sözel olmayan normal dışı iletişimin kurulması.
3. Yaratıcılığın olmayışı.
4. Sözel dilin kullanımındaki farklılık.
 5. Konuşmanın içeriği ve şeklinde normalden farklılık.
 6. Karşılıklı dialog kurmada yetersizlik.

 
C- İlgilerinin ve ilgilenilen etkinliklerin sınırlı sayıda olması.
1. Stereotip (kendiliğinden başlayan ve tekrar edilen) hareketler sergileme.
 2. Nesnelerin daha çok ayrıntılarıyla ilgilenme.
 3. Çevredeki değişikliklere karşı tepki gösterme.
 4. Günlük yaşamla ilgili alışkanlıkların değişimine karşı çıkma.
 5. İlginin son derece sınırlı olması.


Otizmin, birbirinden bağımsız belirtilerin bileşimi değil, sosyal ilişki, iletişim ve yaratıcı etkinliklerdeki yetersizliği içeren bir durum olduğu söylenebilmektedir.
 
Otizmin ilk önceleri sanıldığı gibi sevgi yoksunluğu, iletişim eksikliği ya da çocuğun geçmiş yaşantısıyla ilgili duygusal sorunlara ilişkin olmadığı anlaşılmış, kaynağının psikolojik değil, sinir sisteminin gelişimsel bozukluğu olduğu ortaya çıkarılmıştır.
 
1986′da Wing ve “Ulusal Otistik Çocuklar ve Yetişkinler Derneği”nin bildirisinde, vak’a oranı 15/10.000 olarak açıklanmaktadır.
 
Önceleri otizm başlangıcının çocuğun doğumundan sonra yaklaşık 30 aylık oluncaya kadarki süre içinde görülebileceği belirtilirken, son yıllarda çocuk 36 aylık olduğunda ve daha ileri yaştayken de otistik davranış özellikleri gösterebilmektedir. Geniş kapsamlı araştırma bulguları otizmin kızlara oranla erkeklerde daha yaygın görüldüğünü doğrulamaktadır.
Otistik spektrum bozukluğu (OSB), yaygın sosyal etkileşim ve iletişim anomalileri ile şiddetli derecede sınırlı ilgi ve aşırı yineleyici davranış olarak görülen bir psikolojik durum spektrumudur.[1]
 
OSB’nin üç ana türü otizm, Aspergersendromu ve YGB-BTA’dır. Otizm, otistik spektrum bozukluklarının çekirdeğini oluşturur. Belirtiler ve olası nedenler açısında otizme en yakın olan Aspergersendromudur. Başka türlü adlandırılmayan yaygın gelişimsel bozukluk (YGB-BTA), ölçütler daha özel bir sendrom tanısı koymaya yeterli olmadığında konulan tanıdır. Bazı kaynaklar otizm ile çeşitli belirtileri paylaşan ama ilgisiz nedenleri olan Rettsendromu ve çocukluğun dezintegratif bozukluğunu da OSB arasına katar.[2] Otizmin aksine Asperger sendromunda dil becerileri gelişiminde belirli bir gecikme görülmez.[3]
 
Otizmin terminolojisi şaşırtıcı olabilir, otizm, Asperger sendromu ve YGB-BTA , OSB yerine bazen otistik bozukluklar olarak adlandırılabilir,[4] otizmin kendisi de otistik bozukluk, çocukluk otizmi, ya da infantil otizmi olarak da adlandırılabilir. OSB, göz temasından kaçınmak gibi otistiğe benzer kişisel özelliklere sahip olan ama OSB’si olduğu kesin olmayan geniş otizm fenotipinin bir alt kümesidir.[5]
 
Bir araştırma otizmin prevalansını 1.000 kişiye 1,3, OSB’nin prevalansını ise 1.000 kişiye 6,0-6,5 olarak tahmin etmiştir; OSB’nin en yaygın türü YGB-BTA’dır, Aspergersendromu yaklaşık 1.000 kişiye 0,3 olarak tahmin edilmiştir. Atipik OSB türleri olan Rettsendromu ve çocukluğun dezintegratif bozukluğu ise çok daha ender görülür.[6]
Bazı davranışlar otizm spektrumunu tanımlar. Otistik özelliklerin türü, şiddeti ya da sayısı bireyin otizminin şiddetini belirler. Bu otistik özellikler, bilim, matematik, mühendislik ve bilgisayar programcılığı gibi bazı disiplinler için yararlı olabilir. Bazı otistik bireylerin ezber alışkanlığı bu dallarda temel konuları öğrenmelerine yardımcı olabilir ancak yüksek işlevli otistiklerin tekrar eden modelleri kolaylıkla tanımlayıp bunları bildiklerinin dışında yeni durumlara kolaylıkla uygulayabilmeleri sayesinde söz konusu dallarda istisnai derecede yetenekli oldukları görülebilir. Bu bilgin becerilerinin otistik bozuklukların çoğunda olduğu yanılgısı yaygındır ancak bunlar otistik bireylerin çok küçük bir kısmında ortaya çıkmaktadır, tahminler %0,5 ile %10 arasında olduğudur.
 
2007 yılında yapılan bir araştırmada, popüler görüşün aksine, otizm spektrumunda olanların yüz ifadelerini okuyabildiği, sosyal durumlar hakkında fikir yürütebildikleri ve stereotipleri anladıkları ortaya çıkarılmıştır. On ile on dört yaşlarında on sekiz çocuk, dinamik ve statik yüz ifadelerinin çeşitli ruhsal durumlara karşılık geldiğini belirtebilmiştir ama nörotipik akranları kadar başarılı olamamışlardır. Otistik çocuklar yüz ifadelerini tanımlamada ağız ve gözler bir bilgi verdiğinde, bunlar hareketsiz olduğundan daha başarılıdır. İkinci bir deneyde ise on bir ile on beş yaşında çocuklar, yalnızca göz ifadesi ya da yüz ifadesini tanımlamada nörotipik akranları kadar başarılı olmuşlardır.
 
Otistik çocuklar genellikle akranlarıyla sosyal ilişkiler kurmaya isteklidir ve sosyal beceriler eğitimiyle bunda başarılı olabilmektedirler. Otistiklere toplumun nasıl davrandığı sanal gerçeklik simülasyonları yardımıyla toplumun karmaşık kuralları gösterilerek öğretilebilir. Otizm spektrumunda olanlar yine de toplumda bulunan sosyal rolleri ve stereotipleri anlayabilir, bir çoğu neden kötü bir mahallede evin kapısının kilitlenmesi gerektiğini ya da bir dükkânda kasiyerin ne yaptığını anlayabilir.
 
Tanı ölçütleri ve teknikleri
 
1990’ların sonunda otizm spektrum bozukluklarının prevalansının artmasıyla bu konuda yapılan araştırmalar da hızla artış gösterdi, başlangıçta tıp çevreleri bu artışı tanı taramalarının gelişmesine ve otizm tanımının değişmesine bağlamıştır. Otizm ve otistik spektrum bozukları için güncellenmiş tanı ölçütlerini içeren Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve SayımsalSınıflandırması’nın dördüncü gözden geçirilmiş basımı (DSM-IV), 1994’te yayımlandı. Aralarında Amerikan Pediyatristler Birliğinin de bulunduğu profesyonel tıp birlikleri, otizmin görünen prevalansının artmasında bu gözden geçirmenin önemli bir faktör olduğunu belirtmektedir ve Mayo Clinic araştırmacılarının 2005 yılında yaptığı bir araştırmada otistik spektrum bozukluğu tanılarının DSM ölçütlerinin değişmesinden ve özel eğitim programlarının fonlarının artmasından sonra artış gösterdiği bulunmuştur.
 
Ebeveynler ve pediyatristlerin otizm spektrum bozukluğu üzerine bilinçliliklerinin artması sonucunda, daha önce başka bozukluk tanısı konmuş çocuklarda otizm tanısının konmasında artış olduğu da bulunmuştur.Yanlış tanı konmasının nedenleri otistik çocukların bakımı için hükümet fonlarının artışı ama benzer düzeyde eksikliği ve ihtiyacı olan çocuklara aynı fonların sağlanmaması olabilir. Eğer bu şekilde bir artış varsa, geçmişte öğrenme eksikliği ya da psikiyatrik bozukluk tanısı konabilecek olan, ya da hiçbir tanı belirlenemeyecek olan çocuklara otistik spektrum bozukluğu tanısı konmuş olabilir.
 
Yale Üniversitesinden Dr. FredVolkmar, otizm için daha iyi hizmet verilmesinin "tanı değişikliği"ne yol açmış olabileceğini söylemektedir.
 
Otizmin ana semptomlarını tedavi etmek için birçok terapi ortaya çıkmıştır. Simpson, otizm spektrum bozukluğu olanlar için bilimsel destekli dört tedavi şeklini tanımlamıştır. Bunlar uygulamalı davranış analizi, ayrık deneme eğitimi, eksenel tepki terapisi ve Strain&Hoyson'un "Öğrenme Deneyimleri: Okulöncesi çocuklar ve ebeveynleri için alternatif bir program"dır.
Otistik Çocukların Özellikleri :
1. Duyusal Özellikler :
 
a) İşitsel Uyarılara Karşı Tepkileri : Seslere karşı çok değişik tepkiler gösteren otistik çocukların, erken çocukluk döneminde bazı seslere hiçbir tepki vermemesi, çocukta işitme problemi olduğu düşüncesini çağrıştırmaktadır.
 
b) Görsel Uyarılara Karşı Tepkileri : Otistik çocukların insan yüzüne ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın, hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı nesnelere çok uzun bakabildikleri, bazılarının zaman zaman ışıktan rahatsız oldukları hatta karanlık bir odada daha rahat ettikleri görülebilmektedir.
 
c) Acı, Sıcak, Soğuğa Karşı Tepkiler : Bu tepkiler bazı çocuklarda acıyı, sıcağı ve soğuğu farketmeme şeklinde ortaya çıkarken, bazılarında ise, soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline iğne battığı zaman çığlık atma gibi aşırı duyarlılıklar şeklinde de görülebilmektedir.
 
d) Dokunulmaya Karşı Tepkiler : Herhangi bir kimse tarafından dokunulmaya, kucağa alınmaya tepki gösteren otistik çocuklar, fiziksel teması reddetmekte ve çevreleriyle ilişki kurmaktan kaçınmaktadırlar.

 
Otistik çocukların çevrelerindeki duyusal uyarılara çok farklı tepkiler vermelerine karşın, yeni bir nesneyi genellikle koklayarak, yalayarak ve parmaklarını üzerinde gezdirerek tanımaya ve keşfetmeye çalıştıkları gözlenmektedir.
 
 
 2. Motor Gelişim Özellikleri :
 
Otistik çocukların ip atlama, dans, yüzme gibi büyük kas motor becerilerin kullanılmasını gerektiren bazı hareketleri taklit etme yetilerinin çok az ya da hiç olmamasına bağlı olarak daha geç öğrendikleri görülmektedir. Kâğıt kesme, kutu içine küp atma ve ipe boncuk dizme gibi küçük kas motor becerilerinin de oldukça zayıf olduğu gözlenmektedir.
 
Otistik çocukların duruşlarında, ellerini kullanmada zaman zaman normalden farklı bir görünüm sergiledikleri görülmektedir. (Parmak uçlarında yürüme, belli hareketleri tekrar etme, tek ayağı üzerinde ileri geri sallanma, kendi etrafında dönme vb.) Bununla birlikte hiperaktif (çok hareketli) veya hipoaktif (az hareketli) olmaları da diğer motor davranış özellikleri olarak kabul edilmektedir. Otistik çocukların eğitimlerinde atla terapi (hipoterapi) oldukça yaygın kullanılan terapi  türlerindendir.

 
 3. Sosyal Gelişim Özellikleri :
 
Kucağa alındığında sarılmama, annenin sesine tepki vermeme gibi davranışları gösteren otistik çocukların çoğu, anneye bağımlılık davranışının yoksunluğunu göstermektedirler.
 
Sevgi ve güvende olma gereksinimi yönüyle diğer bireylere fiziksel yakınlaşma davranışları görülmemektedir.
 
Otistik çocukların zamanlarının çoğunu tek başına oynayarak geçirdikleri ve anne-babaları ile iletişim kurmadıkları gözlenmiştir.
 
Çevreyle ilgili en ufak değişikliklerin karşısında çok duyarlı olabildikleri halde insan yüzü ve karşılıklı iletişim bu çocuklar için çok az önem taşımaktadır.
 
Otistik çocuklarda oyun becerisi, sembolik düşüncenin kazanıldığı duyu motor döneme paralel olarak gelişmemektedir. İletişim ve hayal gücünden yoksun olmaları nedeniyle diğer çocukların oyununa katılmazlar.
 

4. Dil ve İletişim Özellikleri :
 
Çevredeki bireylerle iletişim kurmada yetersiz olma otizmin en belirgin özelliklerinden biri olarak belirtilmektedir.
 
a) Sözel Olmayan İletişim : Temel duyguları (mutluluk, üzüntü vb.) ifade etmede güçlük, karşısındaki kişinin yüzüne ve gözüne bakmama, karşılıklı iletişim kurmak istemediğinde bağırma, vurma, çığlık atma gibi özellikler göstermektedirler.
 
b) Sözel İletişim : Otistik çocukların dil gelişimlerinde, hiç konuşmama, sadece bir-iki kelime söyleme, çok kelimeyle anlamsız konuşma, ekolali konuşma, zamirleri karıştırma, konuşulanları anlamada güçlük çekme, gramer bozuklukları ve telâffuz güçlüğü gibi özellikler görülmektedir.
 
 
5. Zihinsel Gelişim Özellikleri :
 
Otistik çocukların zekâ düzeylerini belirleyen testleri kullanmada güçlükler olması ve bu çocukların testlerde düşük performans göstermeleri zekâ bölümlerinin tespitini zorlaştırmaktadır.
 
Son yapılan araştırmalar temel problemin zihinsel gelişim alanında olduğunu belirtmekte ve bu konudaki tartışmalar zihinsel yetersizliğin birinci olarak dil ve iletişim problemlerine yol açtığı, ikinci olarak da davranışsal ve duyusal güçlüklere neden olduğu yönünde yoğunlaşmaktadır.

 
6. Davranış Özellikleri :
 
İnsana karşı tepkisiz davranma, sosyal etkileşimlerden geri çekilme gibi davranış özellikleri olduğu belirtilebilir.
 
a) Duygusal Tepkiler:
 
1) Özel Korkular : Sudan korkma, ayakkabı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi istememe gibi.
 
2) Tehlikelerin Farkında Olmama : Yüksek bir duvarın üzerinde yürüme vb.
 
3) Nedensiz Gülme ve Ağlama Davranışları Gösterme.
 
4) Değişikliklere Karşı Tepki Gösterme : En küçük bir değişiklik onların sevinç çığlıklarına ya da öfke nöbetlerine yol açabilmektedir.
 
b) Davranış Problemleri : Öfke nöbetleri, çevresine zarar verici davranışlar, kendisine zarar verici davranışlar, stereotip vücut hareketleri (kendiliğinden başlayan hareketler) otistik çocuklarda görülen davranış problemleridir.
 
7. Özel Beceriler :
 
Bunlar genellikle konuşma becerisi soyut anlam içermeyen türden becerilerdir. Otobüs hareket saatleri, sayılar vb. ayrıntılar ilgili bazı görsel yetenekler şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Kendi kendine okuma-yazma öğrenebilme, okuduğunu anlamasa da akıcı bir şekilde okuyabilme, kısa sürede ezberleyebilme gibi iyi bir belleğe sahip olan erken gelişmiş kavramsal veya görsel-motor yetenekleri olan otistik çocuklara da rastlanmaktadır.
 
 
 
 
Nedenleri :
 
Otizm nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak Psikodinamik ve ailesel etmenler, genetik etmenler, doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasındaki etmenler, biyokimyasal etmenler, nörolojik ve biyolojik vb. etkenlerin neden olabileceği konusunda çalışmalar yapılmaktadır.
 
Eğitimde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar:
 
1.Otistik Çocukların Eğitimine Çocuğun Performansı Alınarak Başlanması:
 
Otistik çocuklar bireysel ayrıcalık gösterdiklerinden performansları da birbirinden farklıdır. Çocuğa uygun hazırlanacak olan eğitim plânına başlamadan önce öğrenci gözlenir, ölçüt bağımlı ölçü araçlarıyla her bir beceri alanındaki performansı belirlenir. Performans alımı sırasında çocuktan istenen açık olarak söylenmeli ve gelen cevaplar hiç tepki göstermeden kaydedilmelidir.

 
2. Otistik Çocuklara Bireysel Eğitim Plânı Uygulanması:
 
Heterojen bir grup olan otistik çocukların eğitsel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için hazırlanan çerçeve programdan her çocuk için bireyselleştirilmiş eğitim plânı hazırlanarak uygulanması gerekir. Hazırlanacak olan bu eğitim plânındaki amaçlar ve araç gereçler çocuğu merkeze almalıdır.
 
Bireysel Eğitim Çalışmalarında öğretmen, belirlediği kavram ve becerilerin öğretiminde öğrenci ile birebir çalışır. Bunun için bireysel eğitim ortamlarını kullanır. Bireysel eğitim ortamlarının hazırlanmasında, sınıf düzenlemesinde çocukların bireysel ya da ikişer kişilik gruplar halinde çalışmalarını sağlamak amacıyla gerekli olan bireysel eğitim köşeleri hazırlanır. Bireyin performansına uygun amaçların belirlenmesi ve buna uygun plân ve programların hazırlanması ile bireysel eğitim çalışmalarına başlanır. Bireysel eğitimin süreci ve süresi öğretmen tarafından belirlenir.


 
3. İlerlemelerin Kaydedilmesi ve Değerlendirilmesi:
 
Öğretim sürekli değerlendirme gerektirir. Amaçların ve davranış değişikliklerinin öğrencide gerçekleşip gerçekleşmediği düzenli bir değerlendirme sonucunda ortaya çıkar.Öğretmen, öğrencideki gelişimleri ve değişimleri kaydederken günlük plân özelliğini de taşıyabilecek kayıt formları ve grafikler oluşturur. Her bir amaç için hazırlanan bu form ve grafikler ilerlemelerin kaydedilmesinde öğretmene pratiklik kazandırdığı gibi öğrencinin o becerideki ilk ve son durumu arasındaki gelişimini rahatça değerlendirmesine de yardımcı olur.
 
4. İletişim Problemleri Üzerinde Durulması:
 
Otistik çocukların genel özelliklerinden biri de çevrelerindeki insanlarla iletişim kurmakta güçlük çekmeleridir. Bu nedenle çocukların eğitimlerine devam edilirken iletişim problemleri üzerinde öncelikle durulmalıdır. İletişim problemleri üzerinde durulurken her çocuğun iletişim düzeylerinin ve iletişim kurma biçimlerinin (işaret, sözlü, fiziksel) birbirinden farklı olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
 
5. Problem Davranışların Ortadan Kaldırılması:
 
Otistik çocukların eğitim programlarının amacı çocuğun davranış problemlerini azaltarak ihtiyaçları olan becerileri kazandırmaktır. Öğretimi engelleyecek düzeyde stereotip ve problem davranışlar varsa öğretimle birlikte bu davranışların ortadan kaldırılması ya da azaltılması sağlanmalıdır. Problem davranışlar üzerinde çalışılırken her bir davranış için “Davranış Değiştirme” teknikleri uygulanmalıdır.
 

6. Yapılandırılmış Eğitim-Öğretim Ortamlarının Hazırlanması:
 
Eğitim ortamları, oluşturulan seviye grubundaki çocukların özelliklerine (ilgi ve düzeylerine) uygun şekilde yapılandırılmalıdır. Ortamın düzenlenmesi öğretmenin işidir. Öğretmen, ortamı düzenlerken her bir öğretim amacına göre çocuklarla iletişim kurabilecek, onları kontrol edebilecek, olumsuz davranışların ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde olmasına dikkat etmelidir.
 

7. Öğretimde Kullanılacak Araç-Gereçlerin İşlevsel Olması:
 
Öğretimde kullanılacak araç gereçler önceden tespit edilmelidir. Hazırlanan araç gereçler her çocuk için plânlanan öğretimsel amaçlara hizmet etmeli ve çocuğun yaşantısında kullandığı veya kullanabileceği araçlardan seçilmelidir.

 
8. Öğretilecek Becerilerin Belirlenmesi:
 Öncelikle verilmesi gereken beceriler çocuğun yaşamını kolaylaştıracak günlük yaşam ve öz bakım becerilerinden oluşmalıdır. Herhangi bir beceri öğretimine geçmeden önce o beceriyi alabilmesi için gerekli ön koşul becerilerin çocukta bulunup bulunmadığı belirlenmeli ve düzenli bir beceri analizi yapılmalıdır. Öğretim sırasında öğretmen, öğrencinin performans düzeyine bağlı olarak sözel ipucu, model olma ve fiziksel yardım ipuçlarını kullanmalıdır.
 
9. Etkinliklerin Düzenlenmesi:
 
Sınıf içi ve dışı etkinlikler düzenlenirken öğrencinin ilgi ve becerilerine göre öğretim amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik olmasına dikkat edilmelidir. Etkinliklerde kontrol öğretmende olmalı, öğrenciyi mümkün olduğu kadar etkinliğe katmalı ve etkinlikler bir program çerçevesinde yürütülerek basit etkinliklerden başlanmalıdır. Etkinlik süresince çocuğun yapamadığından çok yaptığı beceriler dikkate alınarak olumlu ifadelerle pekiştirilmelidir.
 
10. Zamanın Düzenlenmesi:
 
Zaman soyut bir kavramdır. Otistik çocukların etkinlik süreleri düzenlenirken zamanı olabildiğince somutlaştırmak gerekir. Bunun için çocuğa sırasıyla etkinliklerin neler olacağı gösterilmelidir. Örneğin günlük etkinlikler sırasıyla küçük kartlara yazılıp ya da etkinliğin resmi çizilip öğrencinin masasına asılır. Tamamlanan etkinliğin kartı öğrenciyle birlikte çıkarılır ve diğer etkinliğe geçilir. Böylece çocuk biten etkinliğin arkasından hangi etkinliğe geçeceğini görür.
 
11. Kaynaştırma Programına Yer Verilmesi:
 
Otistik çocukların özelliklerinden biri de sosyal uyum problemidir. Bu nedenle çocukların eğitimindeki en önemli amaçlardan biri de çocukta sosyal etkileşimin gerçekleştirilmesidir.
 
Çocuğun çevresindekilerle birlikte uyum içinde yaşayabilmesi için sosyal gelişiminin sağlanması gereklidir.
 Öğretmen, öğrenci için kaynaştırma eğitimi kararı alırken onun seviyesini ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde tespit etmelidir. Hazırlanan kaynaştırma programı doğrultusunda belirlenen okulun yöneticileri, öğretmenleri, öğrencileri ve öğrenci velileri otistik çocukların özellikleri ve eğitimleri hakkında önceden bilgilendirilmelidir. Değerlendirme her iki öğretmen tarafından sık aralıklarla yapılmalıdır.
 
12. Eğitimde Sürekliliğin Sağlanması:
 
Otistik çocukların kazandıkları davranışların kalıcı olabilmesi için eğitimin sürekli olması gereklidir. Bu nedenle yaz tatillerinde “Yaz Okulları” ile eğitimlerine devam ederek çeşitli sosyal etkinliklere katılmaları sağlanmalıdır.
 
13. Ailenin Eğitime Katılımının Sağlanması:
 
Çocuğun performansı ve öğretim plânları belirlenirken ailenin katılımı gereklidir. Öğretmenin çocuk üzerinde yaptığı tüm çalışmalarından ailenin de haberdar edilmesi, çocuğun okulda kazandığı olumlu davranışları evde de sürdürmesi açısından önem taşır. Bunun için yönetim ve öğretmence plânlanan veli toplantılarının dışında, öğretmen her çocuk için yapılan çalışmaları anında, aileye bildirmeli, bu çalışmalar doğrultusunda evde neler yapılacağına dair sözlü ve yazılı açıklamalar yapmalıdır. Gerektiğinde ailenin de derslere katılımı sağlanarak, eğitim sırasında çocuğa yaklaşım konusunda ailenin de bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.

 Eğitim-öğretim sürecinde ailenin plânlı bir şekilde eğitime katılmasının, hem öğrencide gerçekleştirilen amaçların yerleşmesine, hem de ailenin özel eğitim konusunda bilinçlendirilmesine fayda sağlayacağı unutulmamalıdır.

 
14. Çocuk İstismarının Önlenmesi:
 
Özel eğitime ihtiyacı olan olan çocukların üç şekilde istismara maruz kaldığı görülmektedir. Bunlar: 1)Fiziksel İstismar (Dayak vb.) 2)Cinsel İstismar,3)İhmâl
 Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin aileleri çocuklarına karşı aşırı koruyucu, kollayıcı veya itici tutumlarda bulunabilmektedir. Bu tür tutumlar özel eğitime ihtiyacı olan olan bireyleri olumsuz yönde etkilemektedir. Bireyin düşünüldüğünde ailelerin, eğitimcilerin ve toplumun bu konularda bilgilendirilmeleri önem taşımaktadırLiteratür kapsamında otistik çocuklarla müzik terapi üzerine yapılan araştırmaların iki grup altında toplandığı görülür:
 
a) Müzikal duyarlılığın artıp artmadığını gözlemlemeye yönelik yapılan araştırmalar (Algılama üzerine odaklanan araştırmalar)
 
b) Müziğin etkisiyle sosyal davranış değişimini üzerine yapılan araştırmalar
 
Müzikal duyarlılık üzerine yapılan araştırmalar psikolojik-nörolojik araştırmalar kapsamında değerlendirilir. Genel olarak bütün araştırmaların çıkış noktası otistik çocukların müziğe karşı olan aşırı ilgileridir. Bu aşırı ilgi, yüksek fonksiyonlu otistik çocuklarda yüksek müzikal algıyı da beraberinde getirir. Yapılan müzik çalışmaları ve çalgı eğitimi ile müzikal algı üzerine odaklanılır. Yapılan kimi çalışmalarda mutlak kulak özelliğine sahip olan otistik çocuklara rastlanır, bu çocuklar belirli bir frekansı olan her sesin nota karşılığını söyleyebilme yeteneğine sahiptirler. Sonuç olarak müzikal duyarlılık üzerine yapılan araştırmalar nörolojik araştırmalar kapsamında düşünülür.
 
Müziğin etkisiyle sosyal davranış değişimi ve müziğin tedavi edici etkisi üzerine yapılan araştırmalarda, herhangi bir şekilde müzikle ilişkilenen otistik çocuğun problem davranışlarının seyri takip edilir. Aynı zamanda otizmin belirtileri olan; sosyal iletişim zorluğu, göz teması kuramama vb. hastalığa özgü problemleri azaltmak için müzik terapiden faydalanılır. Bu çalışmaların ortak özelliği çocuğun sosyal iletişim sorunlarını ortadan kaldırmaya yönelik meseleleri ele Sistem odadaki ikinci bir eğiticiden gelen fiziksel yardımla çocuğa tek bir resmi, karşıdaki kişinin elindeki istendik şeyi elde etmek için nasıl değiş tokuş yapacağını öğretmekle başlar.
BestMaster
.....::::: Online Ziyaretçi :2 | Bugün :16 | Bugün Çoğul :19 | Toplam Tekil :38448 | Toplam Çoğul:79857 | İp No :3.17.150.163 :::::.....